Kuran-i Kerim’e Göre Hz. Muhammed

16 Nisan 2012 Pazartesi KURAN-I KERİM’E GÖRE HZ. MUHAMMED (s.a.v.)

Hz. Muhammed’i bize en iyi şekilde tanıtabilecek kaynak Kuran’dır. Kuran’ı bize ulaştırıp, açıklayan Hz. Muhammed’dir. O’nu bize ulaştıran kişi hakkında en sahih bilgiye ulaşabileceğimiz kaynak yine Kuran’ın kendisidir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in beşer olması, Peygamber olması, Kur’an-ı Kerim’de bize açıklayan olması, uyarıcı olması, alemlere rahmet olması vb. bir çok özelliği zikredilmektedir.

1-Hz. Muhammed Bir İnsandır

Allah’a ve kendine yabancılaşan insanları, doğru yola çağırmak için her seferinde Allah insanlara vahiy göndermiş ve onları doğru yola çağırmıştır. Vahye muhatap olan insanlara, vahyi ulaştıracak olanında insan olması ilahi bir yasadır. Bize mesajı ulaştıran Peygamberler bizim gibi insan değil de insan üstü bir varlık olsaydı, bizim o varlıkla ilişki kurabilme imkanımız asgari seviyeye inerdi. “Eğer yer yüzünde yürüyen ve nimetlerinden istifade eden melekler olsaydı, biz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik” ayetinde de söylendiği gibi bizim dertlerimizden anlamayan, bizim gibi olmayan bir varlığın Peygamber olmasının hiçbir anlamı olmayacaktır.

Vahye muhatap olan insanların büyük kısmı , vahyin kendisiyle, getirdiği mesajla değil vahyi getirenin beşer olmasıyla ilgilenmiştir. Kuran’a baktığımız zaman helak olan bütün kavimlerin kendileri beşer olan Peygamberi değil, melek olan, beşeriyet üstü olan Peygamberi istediklerini görmekteyiz. Bu inkarcı psikolojisinin bir benzerini de Mekke Müşriklerinde görmek mümkündür. Mekke müşrikleri de diğer inkarcılar gibi Peygamberin büyük bir adam yada melek olması gerektiğini düşünmüşlerdi. Hz. Muhammed’in aralarında yaşayan en güvenilir insan olması bile bu düşüncelerini değiştirmemiştir.

Mekke Müşrikleri “…Allah, bir insanımı elçi gönderdi?...” diye sormuşlardır. Bu soruya cevap olarak, Kuran-ı Kerim’de bir çok kereler Hz. Muhammed’in ve tüm Peygamberlerin beşer olduğu vurgulanmıştır.

Allah (c.c.) Peygamber Efendimizden de “De ki” hitabıyla beşer olduğunu insanlara hatırlatmasını istemiştir. Ayette “De ki: Ben de yalnız sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık her kim rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine kullukta, hiç kimseyi ortak koşmasın.” buyurulmuştur. Hz. Muhammed’de her işinde bu hitabı aklında tutarak hareket etmiştir.

Yukarıdaki emre muhatap olan Hz. Muhammed’in kendiside bir çok kereler beşer olduğunu tekrarlamış, insanları bu konuda uyarmıştır. Hurmaların aşılanması olayından sonra şöyle demiştir: “Ben ancak bir beşerim, size dininizden bir şey emredersem alınız; ancak kendi kafamdan bir şeyi emredersem, ben de bir beşerim”

Her insanın sahip olduğu özellikleri Hz. Muhammed’de üzerinde taşımıştır. O da her insan gibi üzülmüş, hata yapmış sevinmiş ağlamış ve her insanın akıbeti olan ölümü tatmıştır.Ayette “Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip gitmiştir. O, ölür veya öldürülürse topuklarınız üzerinde geri mi döneceksiniz?...” buyurularak Hz. Muhammed’in de öleceğine vurgu yapılmıştır.

Her insan hata yapabileceği gibi Hz. Peygamber’de hata yapmıştır. Hatta bu hatalardan bazıları ayetle düzeltilmiş, O uyarılmıştır. Abese suresinin ilk ayetlerinde : “Surat astı ve yüz çevirdi, ona kör geldi diye. Sana kim söyleyecek? Belki de o arınacak; ya da hatırlayacak da, Hatırlatma kendisine yarar sağlayacak. O ki, kendisini yeterli görür, senin ilgilenmene karşın! Oysa arınmak istemesinden sana ne? Ve o ki, sana gelir, koşarak , çok korkarak; o zaman ondan uzaklaşıyorsun!” buyrulmaktadır. Bu ayetlerin iniş sebebi olarakta şu olay anlatılmaktadır. “Hz. Muhammed, Mekke’nin eşrafıyla ilgilenirken Ümmü Mektum isimli ama ona soru sormak için gelmiştir. Hz. Peygamber onun sorusuna cevap vermediği için buradaki tutumu eleştirilmektedir.” Bu olaydan sonra Hz. Muhammed Ümmü Mektum’u her gördüğünde ona “Gel ey Rabbimin kendisi yüzünden beni azarladığı adam” diye hitap edecektir.

Hz. Peygamber bana “Allah’ın kulu ve elçisi” deyin buyurmuştur.. Kul olmasını öncelikle söylüyor olmasını dikkatli düşünmek gerekir. Buradan çıkarabileceğimiz bir şeyde Hz. Muhammed’inde tüm insanlar gibi Allah’a karşı kulluk sorumluluklarının olduğudur.

2-Hz Muhammed Bir Peygamberdir:

Yukarıda da söylediğimiz gibi Hz. Muhammed’de diğer insanlar gibi bir insandır. Fakat O’na Allah diğer insanlara öğretmediği bilgileri öğretmiş, onu elçisi ve seçkin kulu kılmıştır. “Hz. Muhammed’in Kuran’daki ikinci görünümü Peygamber olmasıdır. O Allah’ın emri ile konuşur. Allah insanlara bildirmek istediğini ona gönderir ve o da insanlara bildirir. Önce kendisi o emre uyar, sonra uygular sonra insanlara ona uymasını ister.”

Ayette “Muhammed erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir, fakat o, Allah’ın resulü ve bütün Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir” buyurularak Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu bildirilmiştir. Bir çok ayette Hz. Muhammed’e Allah’ın rasülü diye hitap edilmektedir.

Kuran-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in insan olduğuna dikkat çekilen bir çok ayetin devamında, Peygamber olduğuna da dikkat çekilmiştir. Öncelikle insan olan Hz. Muhammed, bunun direk sonucu olarak Allah’ın kuludur. Peygamber olarakta Allah’tan Cebrail aracılığıyla aldığı vahyi insanlara ulaştıran uyarıcıdır.

Allah, Hz. Muhammed’den Peygamber olduğunu herkese söylemesini insanları hak yola çağırmasını istemiştir. “De ki: Ey insanlar! Kuşkusuz ben göklerin ve yerin krallığı kendisine ait olan, Ondan başka tanrı bulunmayan dirilten ve öldüren Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim…” Ayetin devamında Hz. Muhammed, ümmi (okuma-yazma bilmeyen) peygamber olarak tanımlanacaktır: “…Öyleyse Allah’a ve kendisine yabancı Peygamber olan elçisine inanın ve ona uyun. Belki doğru yolu bulursunuz?”

Peygamberliğin zor bir görev olduğu ortadadır. Peygamber efendimizde ilk defa bu görevle muhatap olduğunda korkmuştur. Tarihsel sürece bakacak olursak “604 yılında, kendisi otuz beş yaşlarında iken, çıkan büyük bir yangın ve hemen arkasından gelen sağanak bir yağış sonucu Kabe harabeye döndü. Bir olan Allah’ın evi olan kabenin putların tapınağına dönüşmüş olması, kendisine çok dokunmuş gibi görünüyordu. Bu yüzden, kendisi git gide, maddi hayattan elini eteğini çekmiştir. Her yıl bütün bir ay boyunca, dedesini örnek alarak, şehir dışında bir mağarada tefekkür ve ibadet halinde inzivaya çekiliyordu. Beşinci yıl olmuştu ki, bir gece kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu bildiren Cebrail ona göründü ve Tanrısal mesajı vahyetti. Korkmuş ve daha çok buna inanmakla tereddütlü bir halde eve döndü. Sonra cebrail’in kendisini ziyaretinde bir kesinti meydana geldi. Her şeyden önce bu durum, ilk şokun altından kalkıp toparlanabilmesi için kendisine zaman kazandırdı. Bir süre mesaj kesintiye uğradıktan sonra Cebrail ona yeniden görülmüş, Allah’ın onu asla terk etmediğini bildirmiştir” Daha sonra onun kalbini mutmain etmek için şöyle buyurulacaktır: “Ey örtülere bürünüp (içine kapanan!) hadi kalk gecenin ilerleyen bir vaktinde! Yarısından biraz önce, ya da sonra (fark etmez) sindirerek oku Kuran’ı üzerinde dura dura. İyi bil ki biz sana ağır bir mesaj yükleyeceğiz” Hz. Muhammed bundan sonra Peygamberliğin asli amacı olan tebliğ görevini yerine getirmeye başlamıştır.

Tebliğ sürecinin sonucunda İslam’ı kabul eden insanlara Peygamberlik göreviyle bağlantılı olarak vahyi anlatmış vahyi açıklamıştır. Kur’an-ı Kerim’i açıklayıcı olması Hz. Muhammed’in vahiyle belirlenmiş bir diğer özelliğidir.

3-Hz. Muhammed Kur’an-ı Kerim’i Açıklayıcıdır

Hz. Peygamber’in görevlerden birisi de, insanlara Kuran’da yer alan emir ve hikmetli sözleri kendisine tabi olan insanlara açıklamaktır. “Sana Kitabı, ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için, inanan kimselere de doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik ” buyurularak Hz. Peygamber’in açıklayıcılık görevi Allah tarafından tayin edilmektedir. Başka bir ayette de: “… Sana da, insanlara gönderileni açıklayasın diye Kuran’ı indirdik. Belki düşünürler.” denilmektedir.

“Bir yazı veya kitabın açıklanması ve yorumlanması, o yazı veya kitabın sadece okunması veya duyurulmasıyla mümkün değildir. Bir yazıda kullanılan dil, kelime deyim ve üslup ile işlenen konu ve olayları açıklamak için epeyce çaba göstermek gerekir. Değişik değişik ifadeler kullanmak, çeşit çeşit örnekler vermek gerekir. Yazı veya kitapta teorik ve pratik konular geçer. Teorik konuları açıklamak için öğretmenin bazen pratik örnekler vermesi gerekir ve bunun tatbikatını da yapar.”

Hz. Peygamber’in açıklamaları bazen tahsis (genel olan bir şeyi özelleştirme), müphemi beyan (yani kapalı anlamı açıklama), bazen dar bir anlamı genişletme, bazen kelimenin arap dilindeki anlamını doğrulamak, bazen şahısların durumunu ve edebi sanatları açıklama ve farklı bir çok şekilde olmuştur.

Hz. Muhammed Kuran’ı açıklama işini genelde bir vesile sebebiyle gerçekleştirmiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

“1-Herhangi bir ayeti okuyarak kendiliğinden tefsir etmesi

2-Bir ayet hakkında soru sorduktan sonra açıklamada bulunması

3-Hz. Peygamber’in sözleri’ni delillendirmek üzere ayet okuyup açıklaması

4-Sahabilerin sorusu üzerine açıklaması”

Hz. Muhammed’in tefsir (Kuran’ı açıklaması) ettiği ayetlerden bazıları sahih rivayetler yoluyla bize kadar ulaşmıştır. Bunlardan bir kaçını örnek olarak verebiliriz: “Hıristiyan bir din adamı olan Adiy b. Hatem Müslüman olmuştu. İşte bu zat, Kuran’ın oruca başlama vaktiyle ilgili “Sizin için beyaz iplik siyah iplikten seçilip fark edilir hale gelinceye kadar yiyip için” ayetindeki beyaz iplik veya siyah iplik benzetmelerini gerçek sanmış ve “Ya Rasulallah: Siyah iplikten seçilen beyaz iplik nedir” diye sornuştu. Hz. Peygamber ise “Sende amma kalın kafalısın” diye latife yaparak beyaz ipliğin gündüzün aydınlığı, siyah ipliğin ise gecenin karanlığını ifade eden mecazlar olduğunu açıklamıştır.”

Başka bir rivayette de: “Bakara suresinin 196. ayeti Hacda ihramlı iken, başın tıraş edilemeyeği anlatılırken ancak hasta ve eza verecek haller müstesna kılınmıştı. Bu istisnayı da yerine getirebilmek için oruç, sadaka ve kurbandan biriyle fidye verilmesini şart koşmuştur. Fakat ayette bu fidyenin miktarı belirlenmemiştir. Oruç, sadaka ve kurbandan tayini yapılmayan bu fidye miktarını Hz. Peygamber belirlemektedir. Kısacası Hz. Peygamber, burada bir fıkhi meseleyi açıklığa kavuşturmakta ve onun uygulamasını yapmaktadır.”

Ayette geçen bazı anlaşılması zor kavramları açıklamasına örnek verecek olursak, “Namazlara özellikle orta namaza devam edin ve Allah’ın huzurunda kendinizi vererek ayakta durun” ayetinde orta namazdan kastedilen anlam açık değildir. “Orta namaz ifadesi, şu üç anlamdan birine gelebilir: 1-Ne uzun, ne kısa olan namaz 2-En ideal şekilde kılınan namaz 3-Özellikle beş vakit namazın ortasında bulunan, üçüncü sırada bulunan ikindi namazı” anlamlarına gelmektedir. Hz. Muhammed “Orta namaz ikindi namazıdır” sözü ile ayette anlaşılmaz olan durumu ortadan kaldırmış, ayeti açıklamıştır.

4-Hz. Muhammed Uyarıcıdır

Peygamber Kuran’ı açıklayan, insanları doğru yola çağıran kişi olmasının yanı sıra uyarıcılık görevini de yerine getirendir. Uyarıcılık görevi sadece Hz. Muhammed’e has bir görev değildir. Bütün peygamberler uyarıcıdır. Uyarıcı kelimesi Kuran’da genelde davet anlamında kullanılmaktadır. Yani uyarıcıdan anlamamız gereken insanları doğru yola davet edendir.

Yoldan çıkmış, kendisine ve Allah’a yabancılaşmış olan insanın yeniden doğru yola çağırılması gerektir. İnsanları yeniden yola çekebilmenin yolu onları yaptıkları yanlışlar konusunda uyarmaktır. Uyarının sonucunda bazı insanlar doğru yola girecekken, bazıları yanlış yolda ilerlemeye devam edecektir. Peygamberler insanları doğru yola girmeleri için uyaranlardır. Fakat doğru yola iletme görevi Allah’a aittir.
Ayette “İnsanlar, tek bir toplum idiler. Sonra Allah duyurucu ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi; ve onlar aracılığıyla, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında karar vermek için, gerçekle kitap indirdi” buyurulmaktadır. Bu ayettende anlaşılan bütün peygamberlerin insanlar için uyarıcı olduğudur.

Allah her zaman yoldan çıkan insanlara uyarıcılar yollamıştır. İnsanların çoğu uyarıcıların kendilerine ulaştırdığı mesajları anlamak istemeden, reddettikleri için yok edilmiştir. “Ve hiçbir kenti, uyarıcıları olmadan yok etmeyiz, kendilerine hatırlatma yapmak üzere çünkü biz hainlerden değiliz” buyurularak bu durum açık açık ortaya konulmuştur.

“Artık en yakınlarından başlayarak ulaşabildiğin herkesi uyar” hitabıyla Hz. Muhammed’de Hz. İsmail’den beri kendilerine uyarıcı gelmemiş olan, Mekke halkını uyarmak için gönderilmiştir. Bu görevi yerine getirmiş insanları doğru yola çağırarak uyarmıştır. Mekke müşrikleri çoğu zaman –diğer kavimler gibi- onun uyarıcı olmasını kabullenmek istememişlerdir. “Yoksa onu, o (Muhammed)’mi uydurdu diyecekler? Aksine bu senden önce kendilerine gelmemiş bir halkı uyarman için, Rabbinden gelen gerçektir. Belki doğru yolu bulurlar” ayetiyle de Mekke müşriklerinin Kuran’a karşı tavırları çerçevesinde, uyarıcıya karşı takındıkları tavır eleştirilmektedir.

Yukarıda söylediklerimiz çerçevesinde şöyle bir düşünce oluşabilir, İslam dini sadece Mekkelilere gönderilmiş bir arap dinidir. Bu yanlış bir düşüncedir. “Ve seni ancak, bütün insanlara duyurucu ve uyarıcı olarak gönderdik; ama insanlarını çoğu bilmez” ayetiyle de Hz. Muhammed’in evrensel bir mesajı getirdiği ortaya konulmaktadır.

Kuran’da bir çok ayette Hz. Muhammed’den “De ki” hitabıyla birlikte insanlar için uyarıcı olduğunu bildirmesi istenmiştir. Bizim Hz. Muhammed’in uyarıcı olmasından anlamamız gereken, vahyin insanlara ilettiği mesajla yakından ilişkili bir durumdur. Yani insanları doğru yola davet edendir.

Peki bu insanları uyarma işi nasıl olacaktır? İnsanları doğru yola davetin özelde de uyarma işinin yöntemi yine Allah tarafından bildirilmiştir: “Rabbinin yoluna insanları hikmetle ve güzel sözle çağır, ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış…” İnsanları Hz. Muhammed hikmetle ve güzel sözle uyaracaktır.

Hz. Muhammed’in uyarıcı olmasının bir yönü yukarda da belirttiğimiz gibi yoldan çıkmış olan insanları yola çağırmak, davet etmektir. Bir diğer yönü de, tebliği aldıktan sonra doğru yolu bulsa bile insanlara uyarılarıyla yardımcı olmaktır. Bunu da söz ve hareketleriyle gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Mesela örnek olarak Veda hutbesini verebiliriz. Hz. Muhammed, İslam’a inanan insanları bir araya toplamış ve onlara veda hutbesinde son kez uyarılarda bulunmuştur. Bunu yapmasında ki amaç doğru yolu bulmuş insanlara, doğru yolda yürümeleri için yardım etmektir.

5-Hz. Muhammed İnsanlığa Bir Rahmettir

Rahmet kelimesi Arapça’da birine acıdığından dolayı şefkat gösterme, esirgeme, kalp yumuşaklığı ve iyi muamele etme; mağfiret etme, bağışlama, nimet verme, iyilik ve ihsan etme anlamlarına gelmektedir. “Rahmet anlam olarak , Türkçe’mizde oldukça yaygın bir şekilde kullanılan merhamet kelimesi ile örtüşmekte olup, ‘Bir varlığa acıyıp şefkat gösterme ve yumuşaklık gösterme; iyilik, nimet ihsan ve lütufta bulunmaya isim olmuştur.

Rahmet kelimesi Kuran’ı Kerim’de bir çok yerde geçmektedir. Bu kullanımların çoğu Allah için kullanılmıştır. “Rahmet, Allah için kullanıldığı zaman bağış, ihsan ve lutuf; insanoğlu için kullanıldığı zaman ise, hem bağış, ihsan ve lütuf, hem de kalp yumuşaklığı anlamındadır.”

“Ve biz seni, dünyalar için bir rahmet olarak gönderdik” ayetiyle Hz. Muhammed’inde insanlar için bir rahmet olduğu bildirilmiştir. Bu ayette dikkat çeken iki nokta vardır. Birincisi Hz. Muhammed’in bütün dünya için rahmet olması, ikinciside rahmet kelimesinin kapsamıdır.

Bütün dünyaya rahmet olmasından öncelikle kastedilen anlam İslam’ın evrensel bir din olduğu kastedilmektedir. “İslam’ın mesajı, soy-sop, ırk ya da kültürel çevre gözetmeksizin bütün insanlığa hitap etmektedir. Ayrıca özellikle insanın akıl ve sağduyusuna hitap etmekte ve dolayısıyla ancak gözü bağlı insanların bağlanacağı türden doğmalar önermemektedir. Ve bilinen bütün dinlerin tersine, Kuran on dört yüz yıl önce vahyedildiği günden bu güne tek kelimesi değiştirilmeden ulaşan ve bundan böyle de değiştirilmeden kalacak olan tek kitaptır.” İslam’ın evrenselliği yanında bir ikinci anlam olarak da, hangi dinden, hangi milletten olursa olsun bütün insanlara İslam’ın adil-merhametli davranmayı emrettiğini söyleyebiliriz.



Hz. Muhammed’in rahmet olmasından kastedilen anlam konusunda farklı bir çok yorumda bulunabiliriz. “Hz. Muhammed’İn insanları dünya saadetine ulaştırmak için onlara Kuran’ı getirmesi; kendisine tabi olanlar ile yüz çevirenlerin arasında hidayet rehberi olması; insanları yere batırmayarak, başka suretlere çevirmeyerek, kuvvetli azaptan emin kılmak şeklinde kafirlere acımış olması ve cezalarını ahirete tehir etmesi…” anlamlarında kullanabiliriz. Hangi anlamda kullanırsak kullanalım, özde karşımıza çıkan şeyin Hz. Muhammed’in bütün insanlara karşı olan merhamet ve şefkatinin olduğunu görmekteyiz.

Hz. Muhammed’in Müslümanlara karşı olan rahmeti çok büyüktü. O her zaman Müslümanlar için dua eder, Allah’ın onlara şefkat elini uzatmasını isterdi. Uhud savaşı sırasında Müslümanlardan bir kısmı Hz. Muhammed’in onlardan yerine getirmelerini istediği görevleri yerine getirmemişlerdir. Ve bunun yüzünden Müslümanlar Uhud savaşından mağlup ayrılmışlardır. Bu durumda bile Hz. Muhammed görevlerini yerine getirmeyen hatta savaştan kaçan Müslümanlara karşı merhamet ve rahmetle davranmıştır. Ayette bu durum “Allah’ın rahmeti sayesinde, sen onlara yumuşak davrandın. Zira, eğer onlara karşı kırıcı, katı yürekli davransaydın, kesinlikle senden uzaklaşırlardı….” buyurularak övülmüştür.

Hz. Muhammed’in rahmetiyle ilgili örneklerde, kafirlerin kendisine karşı takındıkları sert tavırlar karşısında laneti değil merhameti seçmiş olmasının O’nun rahmetini anlamak açısından önemli olduğunu görmekteyiz. Kendisinin canına kasteden kafirlere karşı beddua etmesi istendiğinde : “Unutmayın ki, ben lanetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim” diyerek o alemleri içine alan rahmetin büyüklüğünü bize göstermiştir.

Hz. Muhammed Müslüman ve kafirlere davrandığı gibi, yaşlı ve çocuklara karşıda çok rahmetli davranmıştır. “Kendisine bir meyve takdim edildiği vakit, onu önce küçük çocuklara verir, onlardan yolda rastladığını selamlar, kucağına alır ve öper, devesine bindirerek sevindirir, özellikle yoksul ve yetimlerle ilgilenir, güler yüzle latife eder, bazen de onların oyunlarına iştirak eder, sadece Müslümanların değil Müslüman olmayanların çocuklarını da sever ve sevindirir di.” Yaşlılara karşı merhametinin en güzel örneğide, yaşlıların dayanamaması sebebiyle namazların kısa tutulmasını istemesidir.

Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed sadece insanlara değil hayvanlara karşıda merhametli davranmıştır. “Hayvanları çok seven Hz. Peygamber, onlara iyi bakılıp, iyi binilmesini ve yemlerinin muntazam verilmesini emretmiş, bu dilsiz çaresizlerin zevk için dövülmemesini, nişan eğitimi için hedef yapılmasını, etini yemek arzusuyla değilde sırf öldürmek için başlarını koparıp atmayı şiddetle yasaklamıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder